tarık ceddi

sculpture / installation

exhibitions/sergiler

13. Elgiz Teras Sergileri

Basin Bulteni
“SANCI” Başlıyor…

15 Kasım Cuma 18.00’da açılış kokteylimize davetlisiniz.
15 Kasım 2019 -15 Ocak 2020 Endless Art Taksim’de siz sanatseverle buluşuyor.

Anlamını ve adını bilmediğimiz bir konu hakkındaki merakımızı öncelikle “onun” ne olduğunu sorgulamakla başlarız. İsmin gücünün bizde yaratacağı kavramı karşılayan tanımlar belleğimizde önceden öğrenilmiş bilginin ve bir olay karşısındaki tutumun sonucunda bizleri bir tümevarıma götüren süreçte şekillenmektedir. Aynı zamanda adlandırmaların bireyin üzerinde oluşturduğu yönlendirme, güdümleme, zihni harekete geçirme, etkileme hâli “manipülasyonu ”da ortaya çıkarmaktadır. Bireyin zihnindeki kavramın dışına çıkarak, ismin anlamı, başka bir kavram ile çarpışmasıyla, yeni imgeler oluşmasına sebep olmaktadır.

Günümüzde bir yandan hızlıca tükettiğimiz, görmeye alıştığımız olaylara, varlığından emin olduğumuz nesnelere her zaman ulaşabilme isteği baş gösterir. Tekrar tekrar dönüp baktığımızda ilk anda bize anlattığını, daha sonraki akışta farklı anladığımız ve anlamlandırdığımız süreçlere dâhil oluruz. Kolay ulaşılabilme ve bıraktığın gibi bulma umudunu taşıdığımız şeylerin, zaman içerisindeki biçimsel ve anlamsal evrimine tanık olmaya devam ederiz.

Bu sebeple bizi yeniden tanımlamaya götüren, “NE” olduğu sorusuna cevap ararken; Siz adını bilmediğiniz bir yer, bir olay ve nesne karşısında belleğinizdeki hangi sancı ile doğardınız?
Ve size sorulursa onu yeniden nasıl adlandırırdınız?

Sanatçılar: Tuğrul Selçuk, Sami Aslan, Aytuğ Aykut, Ebru Zarakolu, Gözde Can Köroğlu ,Damla Yalçın
Nurgül Gün Güney, Şeyda Özdamar, Tarık Ceddi, Doğancan Yıldırım, Muhittin Can
.

Tüm sanatseverler davetlidir.

İnönü Mahallesi, Elmadağ Cd. 28, 34373 Şişli / Istanbul / Turkey
90 212 232 80 80

Adahan Hotel – Toz Nereye Birikir?

 
Tarık Ceddi

BİRİKEN TOZLAR ÜZERİNE KISA BİR ANALOG

1.
Georges Perec ‘Feşmekan’ kitabında bakma eylemi ve mekân arasında doğrudan bir bağlantı kurar.
Fragmanlar biçiminde yazılmış eserde evlerin, iş yerlerinin ve daha pek çok alanın sınır olarak görüldüğünü fark ederiz. Yazar bahsettiği mekanların bedenin hareketini kestiğini, görüş açısını daralttığını söyler. Toplumsal bağlamda herkesin kendi yerine kapatılmasını öngören bu belli başlı yaklaşımların bir düzeni olduğundan bahseder. Oda, daire, apartman, sokak, mahalle gibi birbirinden değişik görülen mekânların haritasını çıkartıp bunların analizine girişir. Ayrıca yazar tımarhaneler, hapishaneler, duruşma salonları, gecekondular gibi yaşamın daha da zorlaştığı yerleri de pas geçmez. Perec bu mekânların yaşadığımız toplumun hiyerarşik göstergelerinin derinleşmesinde ciddi katkılarının olduğunu vurgular.
Ama sayfalar ilerledikçe işaret edilen yerlerden çıkışın nasıl olması gerektiğine dair bazı notlarla karşılaşırız. Perec özgürleştirici bir perspektif için harekete geçer ve mekânların akışkanlığının biçimlendirilmesine dair bazı girişimlerde bulunur.
Dünyanın Ay’a olan uzaklığını ölçmek, yolculuk planları yaparak ziyaret etmek istediğimiz yerlerin haritalarını hazırlamak, bir deniz milinin neye tekabül ettiğini öğrenmek… Tüm bunlar yazar için mekânı genişletmenin yollarıyla ilişkili hale gelir. Sonlara doğru geldiğimizde Georges Perec şöyle fısıldamaya başlar: “Mekân bir şüphedir: Belirtilmesine; işaret edilmesine ihtiyaç duyuyorum: Ona asla sahip olamıyorum, o bana verilmedi, onu fethetmem lazım.”
Mekânın fethedilmesi gibi etkileyici bir fikri Perec’ten çalarak ilerleyebiliriz. Fakat önemli bir yazarın yazdıklarından yola çıkarak gittiğimizde dikkatli olmakta fayda var. Bir alanın yeniden biçimlendirilmesi, sınırlardan temizlenecek şekilde baştan yapılandırılması başka iktidar sahalarını  üretecek mantığa sahip olmamalı.
Artık burada nokta koyup sonraki bölümde ete kemiğe bürünen biçimlenmeleri konuşabiliriz. Adahan Otel’deki mekanın hangi koşullarda yeniden oluştuğuna bakabiliriz.
2.
‘Toz Nereye Birikir’ sergisi bulunduğu alanı allak bullak ediyor. Mekânı fethetmek diyebileceğimiz bu eylemler kümesini daha incelikli analiz edebilmek için zaman kavramını iyice işlememiz gerekiyor.
‘Toz Nereye Birikir’ kurulduğu alandaki yaratım süreçlerini işaret ederek her eserin başka formlarla oluştuğunu vurguluyor.
Tarık Ceddi, Burak Eren Güler, Derya Kazan, MuhittinCan, Ezgi Vural’ın yer aldığı sergide zaman ve mekân (sentez olmaksızın) birbirine dolaşarak ortak bir yeri açabiliyor. Bu bağlamda toz metaforunun anahtar işlevi gördüğünden söz edebiliriz.
Mesela MuhittinCan’ın kendine yer seçip dünya ile kurduğu ilişki bize ne söyleyebilir? Derya Kazan’ın bir kuyu üzerine eserini konumlandırmasıyla beraber zaman ve mekân bağlantısı nasıl iç içe geçebiliyor?
Bu noktada bazı süreçlerin devreye girdiğini fark ediyoruz.
Mamafih zaman mefhumunu düz bir çizgi halinde görmeye alıştık. Yani geçmişin geçip gittiği, şimdinin yakalanamadığı, geleceğin ise otoban misali önümüzde durduğu bir anlayışla karşı karşıyayız.
Oysa zamanın tozu dediğimiz bakış açısıyla eserler bulundukları yeri dönüştürmeyi başarabiliyor. Tarık Ceddi’nin çalışması kapladığı yerdeki imkânları kullanarak mekânı yeniden biçimlendirirken Ezgi Vural’ın bir kapalı alan seçip yarattığı görüntüler skalası mekânın dönüşümünü vurguluyor. Burak Eren Güler’in içerisi ve dışarısı gibi ikilikleri aşan interaktif eseri, MuhittinCan’ın kendi bedenini alanın etkisiyle resmetmesinden çıkan sonuçlar bizleri zaman-mekan düğümlenmesine götürüyor.
Ayrıca bir Zen keşişinin “Damlayan su taşı deler” sözünü anımsatan Derya Kazan’ın su damlası ve zaman ilişkisini vurgulamasını da mevzunun içine ekleyebiliriz.
Son olarak; Adahan Otel’in sergi alanında gerçekleşen fetih sonucu nelerin ortaya çıkacağı ise büyük bir muamma. İzleyicinin sanatçılarla beraber eserlere dahil olabileceği bu mekânda şu soru cevaplanmayı bekliyor: ‘Toz nereye birikir?’

 İlker Cihan Biner

 

 

 

ATÖLYE SERGİSİ


Bu sergide 11 sanatçı, günlük yaşamlarını sürdürdükleri, fikir alışverişinde bulundukları, deneyimlerini paylaştıkları, yaşayan bir atölye mekanında, Bauman’ın “Temizlik Düşü” metninden hareketle bir araya gelmektedirler. Üretimlerini ve düşünsel süreçlerini paylaşmak, eleştirmek ve olgunlaştırmak adına yola çıkan farklı disiplinlerden gelen sanatçıların oluşturduğu birliktelik ile gelişen bu süreç, belli bir mekan ve zamanda somut bir hal kazanır. Alternatif sanat mekanı arayışının yanı sıra, kendi üretim alanları içine hem sanat yapıtlarını hem de izleyiciyi dahil etmektedirler.

Beş gün boyunca açık kalacak sergide sanatçıların kendi yapıtlarını yerleştirmek üzere açtıkları alanda, atölye ortamı içinde, sergileme biçimleriyle karşılaşmak mümkün olmaktadır. Eserlerinde genel olarak “dahil etme”, “dışlama”, “öteki”, “temizlenme”, “kirlenme” gibi kavramlardan yola çıkan sanatçılar güncel olarak yaşanmakta olan yer değiştirme, kutuplaşma, tahammülsüzlük gibi konulara da değinmektedirler.

In this exhibition 11 artists come together within the context of Bauman’s “The Dream of Purity” text in a vibrant atelier, where they spent their daily lives, constantly exchanging ideas, and gaining experiences. This process evolves with the unity created by the artists from different disciplines to share their creativity and intellectual processes, criticizing and maturing as their work solidifies in a certain space and time. While seeking for alternative art venues they synchronize, incorporating both art works and audiences into their working area.

The exhibition, which will be open for five days, presenting the opportunity to offer a space where the artists will be exhibiting their works, within the atelier environment, will be giving a chance to the audience to encounter various manifestations of art works. Concepts such as “inclusion”, “exclusion”, “other”, “purification”, “contamination” are being used by the artists as initiators to address ultimately current issues of relocation, polarization, intolerance.

Sergi Kataloğu: http://www.academia.edu/33366941/At%C3%B6lye_Sergisi.pdf

Atölye Sergisi Açıldı !

_____________________________________________________________________________________

BURADAN

Ekim 2016’da bir araya gelen “durum sanat grubu” ilk sergilerini Yeldeğirmeni’nde Atölye Sergisi, ikinci etkinliklerini ise Küçükyoncalı’da Sanat-Kamp olarak gerçekleştirmişlerdir. Yeni sergilerinde davetli sanatçılarla birlikte 16-21 Ekim 2017 tarihleri arasında Haydarpaşa Garı’nda bir araya geleceklerdir.

Kadıköy’de, göze çarpan masif yapısıyla bütün Anadolu’yu dolaşan demiryollarının son istasyonu olan Haydarpaşa, dört sene öncesine kadar banliyö trenlerinin de gelip gittiği dinamik bir yapıya sahip iken değişime uğramakta; bakım ve onarımdan geçmekte ve hurdaya ayrılmak üzere peronlarında bekleyen vagonlarıyla durağan bir görünüme bürünmektedir. Avrupa’ya en kısa geçişi sağlayan Haydarpaşa Garı aynı zamanda bir başlangıç noktasıdır. Başlangıcın ve bitişin birbirine düğümlendiği bu mekan, içinde bulunduğu yenilenme süreciyle; yola çıkma, varılacak noktaya ulaşma, gitme ve dönme eylemlerinin bir süre donduğu bir mekandır.

“Buradan” sergisi, hem “burada” hem de “buradan” olmak durumunu içererek durağan, hareketli, yakın, uzak, çözülme, tamamlanma, aidiyet ve kopuş gibi kavramları irdelemeye olanak sunacaktır. Bir yolculuğa çıkarken hem buradayız, hem değiliz; çünkü gitmek üzereyiz. Bir anlığına, her an bir parçamız gitmeye hazır olarak buradayız. Aynı zamanda buradan kelimesi açık uçlu ve tüm olasılıkları barındırıyor. Boşlukta asılı bir an; hareketi, yola çıkmayı, gitmeyi bekleme. Bireyin kendinden bir şeyleri geride bırakarak uzaklaşmakta veya beraberinde getirdikleriyle dönmek üzere olduğu bir mekanda bulunma. Öznenin, değişmeye kendisinden eksiltmeye veya yeni bir tamamlanma olasılığına geçtiği, geçeceği, geçmek üzere olduğu o noktada donduğu an.

Çıkmak üzere hazır olduğumuz yol bizi yalnızca mekansal olarak mı uzağa götürür? Yahut uzaklaşma bir yabancılaşma mıdır? Yoksa her yol kişinin kendisine uzanan bir yolculuk mudur? Kendini tamamlamak üzere çıktığı anda arkasında kendisini bırakarak. Özne, hem uğurlayan hem de uğurlanan mıdır? Her şeyin yeniden şekillenmeye hazırlandığı bir yok oluş, bir çözülüş aşamasında burada’nın statiğini buradan’ın dinamiğine örtüştüren midir karşı karşıya kalınan yol?

Yol, yolculuk kavramları ve Haydarpaşa Garı’nın belleğinden etkilenerek üretim yapan sanatçılar eserlerini beş gün boyunca açık kalacak “BURADAN” sergisiyle sunmaktadırlar.

KAVUŞULAMAYAN SEVGİLİ HAYDARPAŞA’DA BİR SERGİ

SİHİRLİ TOHUMLAR SANAT KAMPI


Sihirli Tohumlar, Tekirdağ’a bağlı Saray’ın Küçükyoncalı köyüne üç kilometre mesafede, köyün yerlilerinin Karagöl diye adlandırdıkları bölgede, meşe ormanına cepheli, permakültür çiftliği olma yolunda ilerleyen bir arazidir. Başta ceviz olmak üzere genç meyve ağaçları, bostanı ve kümesi olan alanda açık mutfak, toprak fırın, duş ve kasetli tuvalet bulunmakta; karavan ve çadırda konaklanabilmektedir.

“durum” sanatçıları, Sihirli Tohumlar’da, geleneksel bir sanat etkinliğini hayata geçirecekleri, on beş günlük bir sanat-kamp deneyimi gerçekleştirmişlerdir. Sıkışık mekan anlayışının dışına çıkarak mevcut düzenden ve şehirden ayrılmak ve birlikte gündelik yaşamı deneyimlemek; grup üyelerinin sınırlarını duygusal, düşünsel ve fiziksel boyutta genişletmiştir. Sanat-kamp etkinliği, yaşamın sanata dahil olduğu sanatın da yaşama dair olduğu düşüncesiyle grubun yola koyulduğu, doğanın boşluklarını kendi boşluklarına iliştirdikleri, aynı mekanın farklı patikalarında ayrı ayrı düşünüp dolaştıkları, kimi zaman da durup soluklandıkları, doğanın verilerini kullanmaya çalışarak var olmanın farklı yollarını aradıkları bir zaman dilimine dönüşmüştür.

Öncesinde belirli bir alanda, belirli bir zamanda buluşmak haricinde hiç bir sınırın çizilmediği kamp etkinliğinde sanatsal açıdan kendiliğindenlik ön plandadır. Bu anlayışla sanatçılar her türlü malzeme ile çalışmakta, isterlerse mekanda kalıcı olan veya olmayan işler üretebilmektedirler. İçerik de bu açıdan kavramsal ve tematik farklılık sunmaktadır.